Çoğunlukla seyir bakımından iyi huylu olmalarına rağmen halk arasında hep kanser yakıştırmasına maruz kalan yumurtalık kistleri, her zaman kadınların korkulu rüyası olmuştur.
Genellikle klinik olarak herhangi bir şikayete neden olmayan yumurtalık kistlerinin önemi kadın hayatının hangi evresinde görüldüğü ile çok yakından ilişkilidir. Ergenlik döneminde ve menopozdan sonra görülen yumurtalık kistlerinin kötü huylu olma potansiyeli, üreme döneminde görülen kistlerden daha yüksektir. Yumurtalık kistlerinin çok önemli bir kısmı üreme döneminde görülür ve bunların da yaklaşık %80i iyi huylu karakterdedir.
Yumurtalıklar doku olarak çok farklı türde hücreleri bünyesinde barındırır. Kişinin embryonik döneminden (anne karnındaki dönem) başlayarak var olan ve değişim gösteren hücrelerde dahil olmak üzere birçok hormonun etkisi altında olan hücre türleri, yumurtalıkları diğer organlardan farklı kılar. Bu değişik türde hücreler çeşitli faktörlerin etkisi ile büyüyebilir ve kistleşebilirler. Kistler içerdikleri hücre türüne bağlı olarak hormon ya da benzeri maddeler salgılayabilirler. Bundan dolayıdır ki yumurtalık kistleri birbirlerinden çok farklı türde olup klinik özellikleri değişkenlik göstermektedir.
Klinik Bulgular
Yumurtalık kistleri diğer birçok hastalıktan farklı olarak klinik belirti açısından daha yetersiz kalırlar. Çoğu kez rutin kontroller esnasında fark edilirler. En sık verdikleri belirti adet düzensizlikleri, karında şişlik, karın ağısı, sindirim sistemi şikayetleri, idrar yolu şikayetleri gibi özgün olmayan belirtilerdir. Yumurtalık kisti haricinde pek çok durum da, benzeri şikayetler yarattığından, bu tür yakınmaları olan kişiler genelde durumlarını önemsemezler. İleri derece büyük boyutlara ulaşmayan yumurtalık kistleri karın boşluğu içerisinde kendine rahatlıkla yer bulabileceği için şişlik veya karında ele gelen kitle bulgularına neden olmazlar. Benzer şekilde hormon salgısı yapmayan yumurtalık kistleri de adet düzensizliğine yol açmazlar. Dolayısı ile yumurtalık kistleri çoğunluklar belirti vermezler.
Ağrı şikayeti yumurtalık kistlerinde nadir olarak görülür. Mevcut olduğunda da ağrı şikayeti çoğunlukla künt ve hafiftir. Eğer şiddetli ve birden başlayan ağrı varsa bu kistin patlayarak içeriğinin karın boşluğuna döküldüğünü (rüptür), kanama oluştuğunu (hemoraji) ya da kistin kendi çevresinde dönerek damarlanmasının bozulduğunu (torsiyon) gösterir. Yumurtalık kistleri idrar torbasına (mesane) bası yaparak sık sık idrara çıkma, kalın bağırsağa (rektum) bası yaparak da kabızlık ya da dışkı yaparken ağrıya neden olabilirler. Çok ender olarak da iştahsızlık, kilo kaybı, hafif bulantı gibi sindirim sistemi yakınmaları olabilir.
Görüntüleme Yöntemleri
Yumurtalık kistlerinin değerlendirilmesinde kullanılan tanı yöntemleri arasında en önemli yeri ultrasonografi almaktadır. Ultrason ile kistin şekli, boyutları, lokalizasyonu, katı ya da sıvı dolu (solid ya da kistik) oluşu, içinde duvar (septa) içerip içermediğine dikkat edilmelidir. Tüm bu özellikler yumurtalık kistinin tipini ve iyi huylu olup olmadığı konusunda önemli fikirler verir. Doppler (renkli) ultrasonda kistin damarlanma durumu ve bu damarlardaki kan akımına karşı olan direncin hesaplanması da kötü huylu olabilme potansiyeli hakkında önemli ipuçları vermektedir.
Bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans (MR) yöntemleri özellikle çok büyük kistlerde ya da kötü huylu olduğu düşünülen vakalarda ultrasondan daha detaylı bilgi verebilmektedirler. Özellikle kanser öntanısı mevcutsa lenf nodu büyümeleri ya da hastalığın yayılım derecesi ve evrelendirmesinde yardımcı olurlar. Bu görüntüleme yöntemleri yumurtalık kistlerinin tanısında rutin uygulamaları yokken, hastanın cerrahi öncesinde tedavi planları açısından önemlidir.
Kan Tetkikleri
Yumurtalık kistleri salgıladıkları hormonlar ya da benzeri maddeler ile kendilerine özgü bir klinik tablo oluşturabilirler. Klinik pratikte en sık kullanılan kan tetkiki CA-125dir. Bu madde özellikle seröz kistadenokarsinom türü kötü huylu yumurtalık kistinde artış göstermektedir. Kanda CA-125 artışı yumurtalık kistlerinin kötü huylu olma potansiyelini arttırmakla birlikte endometriozis, enfeksiyon hatta sigara içimi gibi durumlarda da görülebileceğinden tek başına güvenilir değildir. Kitlenin hormon salgılayıp salgılamadığını anlamak için kanda hormon düzeylerine de bakılabilir.
Kullanılan diğer kan tetkikleri ise CA-19-9, β-hCG, α-fetoprotein, CEA gibi maddelerdir. Ancak bunların hiçbirinin güvenilirliği yeterli düzeyde değildir. Bu testler sadece fikir vermesi açısından önemlidir, tek başlarına tedavi planını etkilemelidirler.
Cerrahi yaklaşım
Yumurtalık kistlerinin çapı 56 cmden büyük ise, içerisinde katı (solid) yapılar içeriyorsa, menopoz döneminde saptanmış ve takiplerinde büyüme gösteriyorsa, ultrasonda kist içerisinde duvar (septa) mevcut ise cerrahi düşünülmelidir. Bu klinik bulguların olmadığı durumlarda ise hasta belirli bir süre yakından takip edilebilir. Takip sırasında hastaya doğum kontrol hapının başlanması yumurtalık kistin küçülmesine katkı sağlayabilir.
Yumurtalık kistleri mutlaka laparoskopi denilen kapalı ameliyat tekniği ile ameliyat edilmelidirler. Cerrahi yaklaşım hastanın yaşına, yumurtalık kistinin tipine, gebelik beklentisine göre değişkenlik gösterir. Yaşı genç, gelecekte gebelik beklentisi olan hastalarda normal yumurta hücreleri korunarak sadece kist çıkarılmalıdır. Böylece hastanın kist tedavisi uygulanırken, ileriki yıllarda çocuk sahibi olmasının da yolu açılmış olunur.
YUMURTALIK KİST TİPLERİ
Folikül kistleri
20-30lu yaşlarda en sık görülen yumurtalık kisti türüdür. Folikül kistleri her ay gelişen yumurta hücrelerinin çatlamayıp kistik bir yapıya dönüşmesi ile oluşmaktadır. Kistin içerisindeki sıvı berrak olup, katı (solid) yapılar içermez. Çoğunlukla 34 cm büyüklüğünde izlenen folikül kistleri klinik olarak herhangi bir belirti vermezler. Yumurtalık gelişmesini düzenleyen hormonların aşırı salgılandığı durumlarda veya salgılanma düzenindeki ritim bozukluklarında yumurtanın çatlaması bozulup, içi berrak sıvı dolu folikül kistleri oluşur.
Folikül kistleri bazen östrojen (kadınlık hormonu) salgılayarak adet düzenini bozarlar ve hasta adet gecikmesi veya düzensizliği şikayetleri ile başvurur. Bu şikayetler nedeniyle yapılan değerlendirmede saptanan folikül kistlerine cerrahi tedavi planlanmadan önce mutlaka aylık klinik takip uygulanmalıdır. Çoğu vakada çapı 4 cmden küçük folikül kistleri, ortalama 23 adet döneminden sonra kendiliğinden gerilemektedirler. Folikül kistlerinin küçülmesini hızlandırmak için östrojen hormonunu baskılayan doğum kontrol hapları verilebilinir. 5-6 cmden büyük folikül kistleri eğer büyüme eğilimi gösteriyorlarsa, kapalı ameliyat yöntemi olan (laparoskopi) ile tedavi edilirler. Ancak jinekoloji pratiğinde cerrahi müdahale gerektirecek kadar büyük folikül kistleri nadiren görülmektedir.
İnklüzyon Kistleri
Folikül kistlerine göre çok daha ufak boyutlarda olup rahim ameliyatı gibi pelvik bölgede yapılan cerrahi sonrasında görülürler. Ultrasonda veya jinekolojik muayene sırasında çok nadir saptanırlar. İnklüzyon kistlerinin herhangi bir kan belirteci mevcut değildir. Tamamen iyi huylu olan ve büyüklükleri sınırlı olan bu kistler tedavi gerektirmemektedirler.
Korpus Luteum Kisti
Yumurtalıklarda yumurtlama sonrası oluşan dokuya korpus luteum adı verilmektedir. Bu doku progesteron olarak adlandırılan hormonun üretiminden sorumludur. Progesteron hormunu östrojen ile beraber adet düzenini sağladığı gibi gebeliğin rahim içerisindeki zara tutunmasından ve devamlılığından da sorumludur.
Korpus luteum dokusu gebelik oluşmadığı durumda, adet görülen dönemde kendiliğinden kaybolmaktadır. Korpus luteum kisti, bu yapının kaybolmayıp içerisine sıvı veya kan dolarak kistleşmesidir. Kistin salgıladığı hormondan dolayı adet düzensizliği görülebilir. Ayrıca kist içerisine ve batın boşluğuna kanama yaparak ciddi karın ağrısına neden yol açabilir. Bu durum sıklıkla dış gebelik ile veya akut apandisit ile karıştırılabilir. Korpus luteum kistleri bu şekilde bir komplikasyon yaratmadıkları sürece cerrahi tedavi gerektirmezler ve kendiliğinden kaybolurlar..
Seröz Kistadenom
Seröz Kistadenomlar yumurtalıkta sık görülen bir iyi huylu tümördür. Bu kistler %1015 sıklıkla aynı anda her iki yumurtada görülebilinirler. Seröz kistadenomlar diğer yumurtalık kistlerine kıyasla daha fazla kötü huylu olma potansiyeline sahiptir, bu oran yaklaşık %2025 oranındadır. Bu kistlerin ortalama büyüklükleri 515 cm arasında değişmekle birlikte diğer folikül kistleri gibi kendiliğinden kaybolmazlar.
Seröz kistadenomlar klinik olarak diğer yumurta kistleri gibi herhangi bir belirti vermeyebilirler. Kesin tedavileri cerrahidir ve cerrahinin boyutunu kistin kötü huylu olma ihtimali belirler. Operasyon sırasında çıkarılan kistin ameliyat anında hızlı patolojik incelemesi (frozen section) ile incelenmesi ve kötü huylu olma potansiyelinin değerlendirilmesi gerekir.
Müsinöz Kistadenom
Müsinöz Kistadenomlar seröz kistadenomlara göre daha az görülürler ve daha az kötü huylu olma potansiyeline sahiptirler. Müsinöz kistlerde çift taraflı görülebilirler. Bu kistlerin en önemli özelliği çok büyük boyutlara ulaşabilirler ve bundan dolayı ağrı, karında şişkinlik, dolgunluk hissi gibi klinik şikayetlere neden olurlar. İçeriği berrak bir sıvıdan ziyade jelimsi bir içeriktir ve kist içeriği karın boşluğuna sızarsa ciddi klinik tablolara neden olmasından dolayı ayrı bir öneme sahiptir. Tedavisi seröz kistadenom gibi cerrahi olup cerrahinin sınırlarını operasyon esnasındaki patoloji belirlemektedir.